Fırat Kızıltuğ

Bayburtlu Bestekar Fırat Kızıltuğ2un biyografisi

Fırat Kızıltuğ
Fırat Kızıltuğ

Yazar, şair, bestekâr. Bayburt''ta doğdu. 1957 yılında Trabzon Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği ve fotoğrafçılık yaptı.

Müzik bilgilerini İstanbul Belediye Konservatuvarı ve İleri Türk Müziği Konservatuvarında ilerletti. Viyolonsel, solfej ve usûl dersleri aldı. 1956-1966 yılları arasında İleri Türk Müziği Konservatuvarı Derneği''nde viyolonsel çaldı, ders verdi ve genel sekreterlik yaptı. 1963-1976 arasında Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti''nde yer aldı. İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu''nda 1976-2000 arasında viyolonsel çaldı. 2000 yılında emekliye ayrıldı.

Şiir ve yazıları 1983 yılından itibaren Türk Edebiyat dergisi çıkmaya başladı. 100''ü aşkın bestesi vardır. Şiirleri

Bir Dane Bir Dane (1990), Bayburt Şikesteleri (1996), Oğuz Destanı (1994), Kitab-ı Yave (Hicivleri, 1998), Mavi Karanlık (1999).

Hikayeleri Satrançname (2004)

Denemeleri Dildeste (Bestekârlar, şairler ve şiirler üzerine, 2001), Dilbeste (Bestekârlar, şairler ve şiirler üzerine, 2005).

Hatıraları Bandodan Klasik Müziğe (2003)

Marşları Çocuklara Müzik (2000)

Kaynak: www.msxlabs.org

1-
Şehid Osman, üz sürmege daşına,
Geldim diyim, neler geldi başıma,
Nesahet ver beni alıp garşına;
Çınar, yıhılsa da kökü devrülmez,
Helallığa gelen, geri çevrülmez.

2-
Duduzar’dan sabah güneş galhanda,
Guşluh vahdi daşlarını yahanda,
Gellenguşlar yuvasından çıhanda;
Daha çay işmeden, cama çıhardım,
Üstündeki ziyarete bahardım.

3-
Eteginin dibindeydi mehtebim,
Ahşam gelür, sabah gene giderdim,
Gemsiz bir uşahdım, yohdu heç derdim;
Birgün, buzda gaydım, kesdim dizimi,
Resim kimi sahliram ben izini.

4-
Yalınayah uşahlara imrendim,
Onar kimi dolanmaya özendim,
Sapa yerlere sahlandım, gizlendim;
Ayağımi yer kıtladi, ağrıdi,
Anam gızdi, ele bi zopba atti ?

5-
Bazarlari, mehle mehle dögüşdük,
Yara, bere içinde galduh düşdük,
Saç ağardi, o günnere gülüşdük;
Goballari gırıp, tandura atduh,
Tandubaşi söhbetinde annatduh

6-
Duduzar’da iki yığın daş vardi,
Hekâtlari, beni, üzer, yahardi,
Orda gezen herkes susar, dalardi;
Beyböyrein mezerine baharduh
Böyüklernen göge avuç açarduh.

7-
Bendin altında bir çift Suluh vardi,
Merdivanla, iç galaya çıhardi,
Düşüncesizler daş yuvarlarlardi;
Gorha gorha birgün inip çıhmışdım,
Damçılardan, islah yerde gaymışdım.

8-
Yol üsdünde egük daşa bahardım,
Mam Kövü’nün yollarındam gorhardım,
Tikhmedaşı görende ferahlardım;
Üç minare boyu üsgek yar vardi,
Deli Coruh aşşağıda ahardi.

9-
Coruh her yıl iki-üç can alurdi,
Teze gelin, genç analar bulurdi,
Yanuh ürekler de bize galurdi;
“Gelin Anşa, sellerde sızıyınan,
Gucağında çifte ağ guzuyunan.”

10-
Aslan Dağda gışın millet gayardi,
Usda olan, hoplahlardan atlardi,
Uşahların ifah hizegi vardi;
Tatillerde garlara garışurduh,
Dar vahıtlara geder yarışürduh.

11-
Bahcalari, seyrangâdi, yohuşdi,
Galardı’nın erükleri ne hoşdi,
Yarım yumruh, gehverengi, mayhoşdi;
Ömrü billâh bele meyve yemedim,
Gohusuni , hesretinen özledim.

12-
Goşgoz, kâmhut, gar altında olurdi,
Dayım, çayırlarda maduk bulurdi,
Maduk, sonbaharda kopuk olurdi;
Gızılyar’ın kengerini soyarduh,
Sağızını çeynemekden doyarduh.

13-
Hıdrellezde, duzli suya giderdük,
Goni, gonşi, herfeneler ederdük,
O gün kindi vahdi yağmur beklerdük;
Gız gelinler, golan vurur oynardi,
Yeniyetmeler, duramaz, gaynardi.

14-
Tandur üstünde gavurma gazani,
Tirit gohar, acıhdurur insani,
Az-çoh diye uşahların küseni;
Tasa, çarşi somununu doğrarduh,
Gavurma zaman, hep his gohaduh.

15-
Gışın, gavut ufalamasi yerdük,
Gavurmali çorbasını içerdük,
Datlısıni, helvasıni severdük;
Erük gesefesine dayanılmaz,
Alma urubi içenler ayılmaz.

16-
Gazıntılar, ezerteli gohardi,
Ezem, bazi fetirleri yahardi,
Anam, işlikete, gugul yapadi;
Boranıynan, galaçoşnan yeyerdük,
Üsdüne davşan gani çay içerdük.

17-
Gına gulah bayaz gudugum vardi,
Ayağımın üzerinde yatardi,
Basdurmayı bekler, garğa govardi;
Elimizle uşah kimi beslerdük,
Ayrılırken, onu ellere verdük.

18-
Şehid Osman, hoş adamlar da vardi,
Deli Hüsnü de bunnardandi,
Böyük cadde üstünde dolanurdi,
Foter şapga, çeket, pantol geyerdi,
Beş ireli, yeddi geri giderdi.

19-
Bir ilkbahar, Bayburdi sel basmışdi,
Deli Hüsni, cama yazi asmışdi,
“Men sabr-ı zafere” yazmışdi.
Eski Türkçe mavu kâğıd umutdi,
Babam yıhılan tükâni unutdi

20-
Geveze Abdulla, limon satardi,
Herkese, geşmerliknen lâf atardi,
Sahathana köşesini tutardi;
Mani söyler, mal garışdururdi,
Sabah , ahşam çene yaruşdururdi.

21-
Ahşam üstü, üç bardah çay içerdük,
Sabremmi’nin gehvesine giderdük,
Pirî Beg’in söhbetini dinnerdük;
Hâfız-i Şirâz’i ben ondan duydum,
İreli yaşda, aslıni ohudum.

22-
Fehne Nene, hekâtlar annadurdi,
Yanuh sesnen, hekâti datlandururdi,
Üregi yuhalar, ağlar dururdi;
“Andoros boynunda üç evlek dari,
Darının yarpaği, heyvadan sari.”

23-
Babam, misafire âhenk çalardi,
“Geyik avı” türküsüne dalardi,
Gözlerim doluhur, içim yanardi;
Uşah üregime hicrân pay oldi,
Hesretligim, gurbetime tay oldi.

24-
Şehid Osman, onbir yaşında tezdim,
Birinci, İkinci Ordu’yu gezdim,
Neğme besteledim, hekâtlar yazdım,
Ayrılığın acısı heç dinmedi,
Ayrılıh beni indürdi, inmedi.

25-
Gul Ozan’am, derdim, dilden ziyâde,
Bülbülü ağladan gülden ziyâde,
Yeddi derya geçen telden ziyâde;
Şehid Osman, Coruh bizi dinnesin,
Ürekler, sularla nenni söylesin.

15 Temmuz 1997 / Bayburt