Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti
Bayburtlu, yokluğun ve açlığın ne demek olduğunu çeşitli zamanlarda tecrübe etmiş olsa bile, en acısını maruz kaldığı bu işgaller sırasında tatmış ve: “Allah'ım sen hiç kimseyi açlıkla imtihan etme!” sözünü adeta bir vird haline getirmişti.
Hiçbir kimsenin, hele onur ve gururuna düşkün hiçbir Bayburtlunun tasvip edemeyeceği bir davranış olan dilenciliğin bu dönemde Bayburt ve çevresinde de yayılmağa başladığını görmek, gelinen acı noktanın hangi aşamada olduğunu göstermesi açısından mühimdir. Ayrıca işsizliği veya diğer başka hususları bahâne edinerek, insanların hiçbir karşılık beklemeden sırf Allah rızası için verme gibi güzel hasletlerini sûiistimâl edenlerin çıkabileceğini de hatırdan çıkarmamak gerekir.
İşte Bayburt Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti de böyle felaketli günlerde, kaza kaymakamı Tunalı Hilmi Bey'in önderliğinde kurulmuştur. Bayburt eşrafının da geniş bir katılımıyla oluşturulan Cemiyet'in nizamnâmesi 1913 (1329) yılında yayımlanmıştır. 12 maddeden mürekkep bu nizamnâmenin elimizde mevcut iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri Erzurum İttihad Matbaası'nda, diğeri de Samsun'da Matbaa-i Cemil'de basılmıştır Faaliyetlerini “Dilendirmezler Ocağı” adıyla anılır bir idare heyeti vasıtasıyla yerine getiren Cemiyet'in maksadı; “İşsizliği bahâne edinerek dilenciliğe girişmiş, yahut girişecek olanlara iş” bulmaktır (madde-2). “İş'in, işlemenin dostu, işsizliğin düşmanı” olan Cemiyet'in azaları “Sâîler” ve “Dilendirmezler” olmak üzere iki kısımdır (madde-9). Sâîler; Cemiyet'e giriş ücreti olarak en azından bir çeyrek mecidiye (Sâîler sadakası) verip yazılanlar, her nerede olursa olsun ( Müslüman dilenmez, dilendirilmez!) emelini takip etmek ve ettirmek vaadinde bulunanlardır. Dilendirmezler; “Nereli olursa olsun, Cemiyet'e girerken bir çeyrek mecidiye ( Dilendirmez sadakası); hem girdiğinin ilk ayında, hem de her senenin martla, eylülünde yarımşar mecidiye (Aylar sadakası) verenlerdir. Ayrıca, “Dilendirmezler, gönüllerinde ‘katı bir merhamet', ruhlarında ‘ Müslüman dilenmez, dilendirilmez!' emelini taşırlar...” Nizamnâme'nin en ilginç maddesi ise 10. maddedir: “Cemiyet, azası yedi kişiye kadar inmiş, bunların da re'yleri birleşmiş ise feshedilebilir. Yine o şart ile ki, Cemiyet'in fesh kararını verenler; Cemiyet'in bütün varını alarak Edirne'ye gidecekler, orada ömürlerinin sonuna kadar İslâm yoksulları için çalışacaklardır”.
Bayburt'un medâr-ı iftihârlarından şâir-i şehîr Zihnî'nin dilinde: “Âşinâ-yı hakâyık u mecâz”, “Neşr ü tahsîlde Mısr u Hicâz”, “İlm ü tefsirle hilkat-tırâz”, “Ahd-i gülşende şehr-i Şirâz”, ve “Belde-i sâirede azdan az” olan Bayburt'un, dolayısıyla hiçbir memleket ve ahâlîsinin böyle kötü bir duruma dûçâr olmaması; insanımızın bugünlerde unutmaya yüz tuttuğu “hasbîlik”, “dîgerkâmlık” ve “başkaları için yaşama” gibi güzel hasletlerini kaybetmemesi; devlet ricâlimizin bu mevzuda gerekli bütün tedbirleri alması temennisi ve ileride bu sahada araştırma yapacak olanlara bir me'haz (kaynak) teşkil etmesi açısından 1913 yılında sade bir üslûpla kaleme alınarak yayımlanan bu nizamnâmeyi aynen aşağıya alıyoruz:
BAYBURT MÜSLÜMAN DİLENDİRMEZLER CEMİYETİ NİZAMNÂMESİ
Madde-1: Bayburt'ta “Bayburt Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti ” adıyla bir cemiyet kurulmuştur.
Madde-2: Cemiyet, kısaca söylemekle maksadını bildirmiş, hattâ husûle gelmiş olmak ümîdini besleyerek, ilan eder ki: İşin, işlemenin dostudur; işsizliğin, dilenciliğin düşmanıdır. İmdi, işsizliği bahane edinerek dilenciliğe girişmiş, yahut girişecek olanlara iş bulmayı sadakanın en makbûlü gibi tutar.
Madde-3: Cemiyet, her işsize iş bulmağa borçlu değildir. Yaşça, başça, sağlamlıkça, sanatça, işçilikçe ve her türlü yaşayışça göze çarpar bir halde güçlü bulunanlar, Cemiyet'e kat'iyyen sığınamazlar. Cemiyet yalnız bir hastalık, bir felâket, belki de bir tali'sizlik yüzünden düşmüş olanlara açıktır.
Madde-4: Cemiyet, münâsip gördüğü bir işi işlemeyenden hemen elini çeker; eğer o kimseyi dilencilikte görür ise hükûmet vasıtasıyla derhal cezalandırır.
Madde-5: Köylü dilenciler, dilenciliklerine köylerinde de asla müsâade edilmemek, fakat köylüleri tarafından hallerine göre geçinmeleri temin edilmek üzere köylerine, kazalı olmayan dilenciler ise kazadan dışarıya hükûmet vasıtasıyla tard ettirilir.
Madde-6: Cemiyet, şehirli güçsüzlere nüfus başına on beş yaşından aşağı, yukarı itibariyle yazın 40, 60; kışın 60, 80 parayı geçmemek üzere gündelik verir.
Güçsüz: hem kendisi, hem de nafakası şer'an üzerine vacip kişileri besleyemez olanlardır.
Nafakası şer'an üzerine vacip kişileri besler olan bir güçsüze bakmaları için Şer'iyye'ye müracaatla işi neticelendirmek de Cemiyet'çe bir vazifedir. Cemiyet, bu vazifelerini “Dilendirmezler Ocağı” adıyla anılır bir idare heyeti marifetiyle görür:
Madde-7: “Dilendirmezler Ocağı” ihtiyaca göre umûmî ictimalarda azaltılır, çoğaltılır, fakat en azdan (5) azadan mürekkeptir: Biri, birinci reis, biri de ikinci reistir. Biri, başkâtip, biri müfettiş, biri de sandıkkârdır. Öbürleri Ocak âzâsıdırlar. Haftada bir kere muntazaman, başkâtipliğin davetiyle de fevkalâde olarak toplanırlar. Kararlarını ekseriyet, fakat “Güçsüz kararı”nı mevcut âzâsının dörtte üç re'yiyle verirler. Bunun kararı olmaksızın bir akça sarf edilemez.
Reisler, Cemiyet'in de reisleridir. Birinci reis daima belde müftîsidir; ikinci reisle beraber Cemiyet'in hâricde mes'ûlleridir.
Başkâtip muhâberatla hesâbın gayr-ı kuyûdattan; Müfettiş, tahkîkatla güçsüzlere müteallik tahavvülattan; Sandıkkâr, tahsîlatla hesâbattan, Cemiyet'in de dâhilde mes'ûlleridir.
Merci, vasıta başkâtipliktir.
Müracaat eden, bir yoksul ise başkâtiplikten bir hüviyet kâğıdı alır; müfettişliğe götürür. Muamele, “Dilendirmezler Ocağı” kararıyla biter. Ocağın birinci reisten mâ-'adâ âzâsı altı ay için umûmî ictimalarda intihâp olunurlar.
Madde-8: Umûmî ictimalar ağustosla, şubatta olmak üzere yılda iki defa, reisliğin ictima gününden onbeş gün evvel, kazadaki bütün Cemiyet azasına gönderilecek davetiyelerle vuku' bulur. “Dilendirmezler Ocağı'nın üçte iki, yahut Cemiyet'in kazadaki azasının üçte biri tarafından başkâtipliğe verilecek mazbata üzerine de fevkalâde vâki' olur”; geçmiş, gelecek altı aylık işler, hesaplar, terakkîler hakkında malumat alınır, görüşülür, karar verilir, intihâplar yapılır.
Âzâdan fevkalâde bir şâkirliği görülenlere mukabele vazîfesi de îfâ olunur.
Madde-9: Âzâ: “Sâîler”, “Dilendirmezler” adıyla iki koldur:
Saîler: Cemiyet'e duhûliye olarak en azdan bir çeyrek mecidiye “Sâîler sadakası” verip yazılanlar, her nerede olur ise olsun “ Müslüman dilenmez, dilendirilmez!” emelini takip etmek, ettirmek vaadinde bulunanlardır. Kazada mukîm Bayburt kazalılar bu kısma yazılamazlar.
Dilendirmezler: Nereli olursa olsun, Cemiyet'e girerken en azdan bir çeyrek mecidiye “ Dilendirmez sadakası”; hem girdiğinin ilk ayında, hem her senenin martla, eylülünde en azdan yarımşar mecidiye “Aylar sadakası” verenlerdir. Sadakasını zamanında vermeyen istifasını vermiş sayılır. Cemiyet'e yine girebilirse de yine Dilendirmezler sadakası verecektir. Koldan kola geçen de en azdan bir çeyrek mecidiye verir.
Dilendirmezler, gönüllerinde “Katı bir merhamet”, ruhlarında “ Müslüman dilenmez, dilendirilmez!” emelini taşırlar... Kim ki rast geldiğine sadaka vermekten kendisini alamaz; der-'akab zaafının keffâreti olmak, yani acıdığı kimseyi düşkünlükten mutlak surette kurtarmak emeliyle, vazifesiyle hükûmete yahut Cemiyet'e haber verir. Vermezse ikinci bir keffâret karşısında bulunarak Cemiyet sandığına hemen bir yıllık zekâtını, sadakasını yatıracaktır.
Madde-10: Cemiyet, azası yedi kişiye kadar inmiş, bunların da re'yleri birleşmiş ise feshedilebilir. Yine o şart ile ki fesh kararını verenler, Cemiyet'in bütün varını alarak Edirne'ye gidecekler, orada ömürlerinin sonuna kadar İslâm yoksulları için çalışacaklardır.
Madde-11: Bu nizamnâme Cemiyet âzâsının kazada mevcut üçte iki re'yiyle tadil edilebilir.
Madde-12: Cemiyet'in mührü, nizamnâmesi, kendisi, hükûmetçe tanınmıştır.
25 mübarek Ramazan sene 331 / 15 Ağustos sene 329 [1913]
KAZA KAYMAKAMI TUNALI HİLMİ BEY'İN DAVETİ ÜZERİNE CEMİYET'İ KURAN TEMEL ÂZÂSI:
Topçu yüzbaşısı Mahmut, tabîbi Rıfat, baytarı Osman, mülâzımı Ahmed Efendiler
Posta müdürü Nuri Efendi
Eytam müdürü Fahri Efendi
Sıhhıye baytarı Abdurrahman Efendi
Rüşdiye müdürü Ali Fehmi Efendi
A'şar kâtibi Yakup Efendi
Evkaf memuru Fehmi Efendi
Mütekaid kolağası Es'ad Efendi
Düyûn-ı Umûmiye memuru Hamdi Efendi
Mal müdürü Rıfkı Ekrem Efendi
Müfredat kâtibi Sabri Efendi
Orman memuru Hakkı Efendi
Erzincan'da muallim Bayburtlu Mahmut Kemal Efendi
Dâvâ vekillerinden Şerif, Tevfik, Ziya Efendiler
Tüccardan Durak Efendi
Hocaoğulları Hacı Mahmud ve Mehmed Efendiler
Debbağ esnafından Şükrü Efendi
Otelci Muhyiddin Efendi
Bakkal Hasan Efendi
Çakıroğlu Nâzım Efendi
Pamukçuoğlu Hacı Yusuf Efendi
Erzurumlu Tevfik Efendi
Tuzcuzâde Şamil Efendi
Keskinoğlu Hamdi Efendi
Debbağ İbrahim Ağa
Bilal Çavuş
Hacı Bey
Yine Temel Azasından Dilendirmezler Ocağı:
Birinci reis: Müftî Mehmed Saîd Efendi
İkinci reis: Molla Mehmedlioğlu Mehmed Efendi
Başkâtip: Saraycıklı Derviş Efendi
Müfettiş: Hacı Dursunoğlu Şükrü Efendi
Sandıkkâr: Pulur beyi Hafız Hayreddin Bey
Aza:
Ceza reisi Arslan Bey
Süleyman Paşaoğlu Hasip Bey
Ağaoğlu Hüsnü Bey
Belediye reîsi Ankavîoğlu Hacı Mehmed Efendi
Sekmenoğlu İlyas Efendi
Ulemâdan Müftîoğlu Hacı Nâzım Efendi
Tahsil memuru Alişan Bey
Esnaf şeyhi Halil Ağa
Şingâhlı Hacı Mustafa Efendi
Develioğlu Nevres Efendi
Karslı Arslan Çavuş
Ziver Efendi
NOT: Bu makale Tarih ve Medeniyet dergisinde (Yıl: 5, Sayı: 56, Kasım 1998, s. 64-65) yayınlanmıştır.
Bayburt tarihi hakkında geniş bilgi için bkz. İsmet Miroğlu, XVI. Yüzyılda Bayburt Sancağı, İstanbul 1975; İ. Miroğlu, “Bayburt”, TDV., İA., c. 5, İstanbul 1992, s. 225-28; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1971; Sabri Karakoyunlu, Bayburt Tarihi, Ankara 1990; Besim Darkot-Osman Turan, “Bayburt”, MEB., İA., c. 2, İstanbul 1993, s. 365-367.
Erzurum'da basılan nizamnâmenin üstündeki basım tarihinde bir yanlışlık olsa gerektir. 1329 olması gereken tarihin sehven 2 ve 3 rakamlarının yer değiştirmesiyle tarih 1239 olmuştur ki, bu tarihte Erzurum'da böyle bir matbaa mevcut değildir. Bkz. Meral Alpay, Harf Devriminin Kütüphanelere Yansıması, İstanbul 1976, s. 107, 113.