Şair Ahmet YILDIRIMTEPE
1987 yılında Bayburt'un Taşocağı köyünde dünyaya geldi. Doğma büyüme Bayburtlu olan şairimiz 2009 yılında o zamanki adıyla Atatürk Üniversitesi Bayburt Meslek Yüksek Okulu Elektronik bölümünden mezun oldu. Ardından Anadolu Üniversitesi İşletme bölümünü bitirdi.
1. Ahmet YILDIRIMTEPE
2010 yılında Kocaeli'ye yerleşti ve ticaretle uğraşmaya başladı.
Şiir ve Edebiyata küçük yaşlarda ilgi duyamaya başlamıştı. Hobi olarak yazdığı şiirler gurbette olmanın tesiri
ve memleket hasretiyle birleşince şiire olan ilgisi daha da ileri boyutlara ulaştı. Şiirleri bir çok Edebiyat
dergisinde yayımlandı ve yayımlanmaya devam ediyor. Şiirlerinde milli ve manevi değerleri hep en ön
planda tuttu. Ulusal ve Uluslararası bir çok şiir yarışmasında derecelere girdi ve ödüller aldı.
Çocukken büyüklerimizden bir Bayburt masalı olarak dinlediğimiz "Peri Kızı" hikayesini şiirleştirerek
yazdığı "Peri Kızı Masalı" isimli şiir Kayseri Belediyesinin düzenlediği Yaman Dede şiir yarışmasında
binlerce şiir arasından seçilerek seçki albümüne basıldı. Filistin için yazdığı Nisyan isimli şiirle 1. oldu. Yine
Filistin konulu bir şiir yarışmasında Bayramın Coğrafyası isimli şiiri derceye girip ödül aldı. Şairimizin
Bayburt'a ve doğup büyüdüğü köyüne yazdığı şiirler de mevcut.
Şairimizin, Âhi Evran Üniversitesi Neşet Ertaş Güzel Sanatlar Fakültesi bölüm başkanı Prof. Dr. Kubilay
Kolukırık tarafından bestelenmiş Uzaktaki Sevdam ve Uyanış isimli iki şiiri bulunuyor.
Evli ve 2 çocuk babası olan Ahmet Yıldırımtepe'nin tek isteği şairler yurdu Bayburt'ta adını Bayburtlu
şairler arasına yazdırmak.
2. NİSYAN
Aylar var ki yeryüzü karanlık zindan gibi
Feryatlar deler göğü gözyaşı tufan gibi
Bir cellat mil çekiyor gözlerine güneşin
Ölü doğmuş anneni emziriyor kardeşin
Ay ve yıldızlar mahzun ışıksız darmadağın
Kefen diye biçilmiş sarıldığın kundağın
Avunduğun yalancı emzik de kana düşmüş
Bu zulmün şiirini yazmak da bana düşmüş
Hicabın mürekkebi deliyor kağıdımı
Bir Nemrut ateşinde kim yakar ağıdımı
Ben miyim söyle bana bu günahın hamalı
Kirlenmiş cesedimi bebekler yıkamalı
Benliğim alev almış tütüyor duman duman
Takvimleri asmışlar saatler ahir zaman
Mahzun çocuk ruhumun kanıyorken dizleri
İzbe, girift yollarda yalın ayak izleri
Kan sızıyor yollara ceset dolu poşetten
Ben de aldım payımı bu hisseli vahşetten
Taş kesilmiş yürekler dil kında paslı bıçak
Kanayan yüreğimi hangi tabip saracak
Henüz koyamamışken anneciği adını
Bir gül gibi bırakır makbere evladını
İlk beşiği o mezar bombayla kazılıyor
Tanınsın diye adı koluna yazılıyor
Vampirler kan emerken sadece bakılıyor
Üstü açık tabutun çivisi çakılıyor
Kimliklerden azade kayıtsız yaşıyorum
Milyonlarca ölüyü sırtımda taşıyorum
Ebabil beklemeyin şimdi değil zamanı
Nisyan âdeme mahsus, bu onun imtihanı
3. BAYRAMIN COĞRAFYASI
Leylak kokulu selamlar gönderdim
Kuş yuvası evlerden
nihalesiz gök yüzüne, bayram sabahı
Alan olmadı...
Bir muhacir yalnızlığıyla geçerken bayramlar gurbetin ana vatanında,
Öpecek el bulamayan dudaklar yetim, öksüz alınlar.
Boynu bükük kapılar,
kimsesiz pervazlar, geçilmemiş eşikler.
Paslanmış kapı tokmağı,
yıllanmış bekleyişler.
Bayram :
Tükenen umudu ummak tozlu yollardan.
Bir çocuksan Suriye'de bayramı bekleyen;
Sağın solun, önün arkan...
Her yanın kabir ziyareti.
Orduları gibi dizilmiş ölümün, mezar taşları.
Saklan nereye istersen.
Nasıl olsa bulur seni
bir ispiyoncudan öğrenip yerini.
Sobelenirsen üzülme !
O bile bayram.
İlk değilsin,
son da olacağın yok bu gidişle.
Unut sen bütün bunları yine de,
sıra beklerken soğuk elini öpmek için ölümün.
Unutma !
Aldığın her nefesin bayram.
Bir çocuksan Afrika'da Bayramı bekleyen ;
Gözlerine dolan sineklerden azâd olmak mıdır bayram ?
Bir kaç damla yağmurun dökülmesi mi semadan,
kavrulmuş topraklara ?
Bir yudum temiz suya kavuşmanın hayali mi?
Tadını, hayatının sekizinci kurban bayramında
öğrenmek mi etin?
Yoksa bir koli erzak alabilmek mi ;
ayaklar altında ezilmiş insan onurunu kurtarmaya çalışan,
kırmızı üzerine beyaz renkle ay yıldız çizili,
Allah'ın sandığım bayraklarla imdada yetişen
beyaz tenli yabancılardan ,
bir koli erzak alabilmek mi !
Aslında ne zaman doysa karnın, al sana Bayram.
Gülerek başını okşadıkları an var ya
İşte o anın adıdır Bayram.
Bir çocuksan Filistin’de bayramı bekleyen
bir muhafız edasıyla avlusunda Mescid-i Aksa'nın.
Her Ramazan bir kabus gibi çöküp üzerinize,
sizi boğmaya çalışırken kendi kininde boğulan,
ölürken de, öldürürken de yenilgiye mahkum olanlara karşı
Minik yüreğinden yükselen Allah-u ekber nidası,
yönünü değiştirir zillet mermilerinin.
Buradasın ya !
Yaşasan da bayram, ölsen de bayram !
Galiba doğru safta olmanın adı da Bayram.
Çocuk yaşta bir sapana sahipsen Filistin'de,
Şehitliği görüyorsan bir gözünü kapatınca
çatalın arasından ufukta
Al sana Bayram !
Dedim ya,
Bir muhacir yalnızlığıyla geçerken bayramlar gurbetin ana vatanında,
Öpecek el bulamayan dudaklar yetim,
öksüz alınlar.
Boynu bükük kapılar,
kimsesiz pervazlar, geçilmemiş eşikler
Paslanmış kapı tokmağı,
yıllanmış bekleyişler.
Bayram :
Tükenen umudu ummak tozlu yollardan.
4. UYANIŞ
Şu ölüm uykusundan uyan artık evlâdım
Atiye dön yüzünü, yürü sen de bir adım
Şahlanmandır yeniden, yürümekten muradım
Bağrımdaki yaralar nihayet sarılıyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
Asanı al eline, vur toprağın bağrına
Kulak kesilsin âlem, senin kutlu çağrına
Şâfî ismini an ki, şifa olsun ağrına
Zilletin zincirleri bak bir bir kırılıyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
Senin bir kıvılcımın, fezayı aydınlatır
Oku ! Bak tarihini, sana neler anlatır
Yüreğindeki iman, ceddini hatırlatır
Kızıldeniz bir daha, ortadan yarılıyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
O görmezden gelinen zulümlerin yüzünden
Yağmur indirmez oldu bulutlar gök yüzünden
Yaş arama kalmadı, kan damlıyor gözünden
Gazze, Bosna, Suriye; Türkistan darılıyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
Göklerde şimşek olup, bir daha çakma vakti
Koydukları kabirden, dirilip çıkma vakti
İbrahimi edayla putları yıkma vakti
Kızıl elma yakındır, bak burdan görülüyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
Sana çelmeler takan, düşmanlarına inat
Yüksel semâya yine, özgürlüğe aç kanat
Kutlu doğuma gebe; yer, gök bütün kâinat
Barbaros, Yavuz, Fatih; Kanunî diriliyor
Müjdelenen o çağa sonunda giriliyor
5. TEK SEVDAM
Filizlenen çiğdemin buzu delen nefesi
Boncuk boncuk terleyen güneşin yelpazesi
Çatlak alınlı elin kadife elbisesi
Şu kısacık ömürde, asırlık andır annem
Küçük bir fidan için kendini yakan orman
Sinesinde tütüyor özlemler duman duman
Onunla yaratıldı zaman içinde zaman
Mağfirete uzanan mübarek gündür annem
Gülüşünü her daim maske yaptım yüzüme
Şefkatin ab-ı hayat, bahar geldi güzüme
Gül yüzün sürme olup çekilirken gözüme
Karanlıkları yırtan, kıpkızıl tândır annem
Evlat için can verir, düşünmeden ardını
Gökler yere inerdi yükleseydik derdini
Dilinde tesbih adım, ben çalmışım virdini
Cennetin beklediği ulu sultandır annem
Değerini en iyi seni kaybeden bilir
Muska yapar kokunu her an boynunda bilir
Yokluğun soğuk yüzü sivrildikçe sivrilir
Saplanarak yürekten, damlayan kandır annem
Çatlamış topukların, vadisidir dalların
Dudaklarında dua, şifalısı balların
Al yazman goncasıdır, o nadide güllerin
Girince çıkılmayan koca bir handır annem
Gecenin bebekleri dağılırken semaya
Kundaklar yıldızları, emanet eder aya
Virane gönülleri dönüştürür saraya
Kimi vuslat görünen gizli hicrandır annem
Ulağın getirdiği müjdeli muştu bazen
Göklerde tavaf eden kınalı kuştu bazen
Gidip de dönülmeyen, ölünen Huştu bazen
Yavrunun nazarında, ölümsüz candır annem
Semâ eder dönerek kıblende kelebekler
Yürek ritmini bulur; kah atar, gahi tekler
Şol Reyyan kapısında yolun bekler melekler
Kıymetli sandıklarda inci, mercandır annem
Yanağımın çölüne seninle indi rahmet
Sen Aminesin ama, ben olamam ki Ahmet
Sana da gülümsesin, o nur yüzlü Muhammet
Göğsümde taşıdığım şereftir, şandır annem